Neden bilmem; sanat camiasindan hiç hazzetmediğimi farkettim birden. Sokaktaki magandadan da iğreniyorum o ayrı, ancak masumiyetini yitirmiş (yani farkedişleri ile büyük bir uyanış yaşamış ancak zekası ile aynı sanatçı kişiliği görüntüsü altında topluma uyum sağlamış ve o toplum içinde hayatta kalmak için yeterince materyalist olmuş) sanatçı tayfasından nefret ettiğimi farkettim birden. Kişisel olarak olmasa bile sanatçılık bağlamında bir nefret bu.

Yani konular toplum için olsun filan demiyorum. Toplumun %80'i zaten standart zekalı (geri zekalı değil, sadece standart zekalı) ve güdülmesi kolay bir topluluktur. Elbette bir sürü şeyi aşmıs bir yaratıcının bu insanlara göre kendi sınırlarının aşağısında kalarak üretim yapmasını beklemiyorum, ancak yapılan işlerin incir çekirdeğini doldurmayan boş safsatalar olması da çok canımı sıkıyor. Yani ".....kültürler arası süregelen estetik zevk iletişimine güzel bir örnek ...." şeklinde bir cümle duyduğum zaman kanım çekiliyor.

Çok iki yüzlü ve çok yavan geliyor bana bu safsatalar. Yani bakıyorum klasik dönemdeki veya öncesindeki herhangi bir heykeltıraşa, besteciye, ressama, adamlar ciddi aşağılanma ve eğlendirici statüsünde tutulmalarına rağmen inanılmaz şaheserler yaratmışlar. Zira baska türlüsü ellerinden gelmiyordu herhalde. İçlerinde çılgıncasına bir patlama arzusu vardı ve patladılar, elbette ekmek parasına yalaka şiirler, şarkılar da yazdılar hamileri için. Domuz gibi şişman barones'leri manken gibi gösteren heykeller, resimler de yaptılar. Eeeee? Elbette yapacaklardı yaşamak için. Fakat bu adamların içindeki çılgınca yaratma arzusu son derece doğal, son derece coşkulu ve son derece MASUM'du bence. Yalakalıkları veya entirikalari yani zengin kapısı önüde kemik bekler durumları ile bir kişilikleri, tanrısal yaratıcılık yetenekleri, istekleri ve coşkuları ise bir diger kişilikleri idi.

Şimdi ise gördüğüm, kendisini soyutlamaya çalışan (kendinden bile) ve maalesef bu yaptığı şeyin ne kadar zayıf bir karakter yapısı olduğunun farkında olacak kadar zeki olduğundan kendisine asla saygı duyamayan ancak üst düzeyde narsist (yani o soylu hamilerin köpeği konumundaki sanatçılar kadar bile saygı duyamayan) bir güruh. En kötü yanı da bu güruh aslında son derece güzel bir biçimde uyum sağlamış topluma. Kendi cemaatlerini oluşturmuş, toplum içinde bir erk elde etmiş ve eleştirdikleri şeyleri mantıklı açıklamalarla, süslü söylemlerin ardına saklayarak yapar olmuşlar.

Ben hep şunu hayal etmişimdir; insanların tüm davranışları türün devamı içgüdüsünün etrafında dönen bir sistem ile şekillenir ve yönlendirilir, yani belli bir yaşa gelen her kadının duyduğu yavrulama arzusu ve buna uydurulan kılıflar ya da bir erkeğin sürekli olarak birilerini dölleme arzusu gibi. Bu kısır döngünün tek çıkışı insanlığa doğru, doğaya aykırı olabilecek farklı bir yaratım tavrı izlemek yani sanatsal ve toplumsal olarak hırsların, hayvansı güdülerle topluma egemen olmasını engelleyen bir ahlak anlayışı geliştirmek.

Hırs, kavga, dalaşma her zaman için en güçlü spermlerin seçilmesi icin genetik bir kod olarak içimizdedir. Ha keza kadınların güzellik tutkuları da benzer bir koddur (en güçlü dölleyici tarafından döllenilmek için). Buna birşey dediğim yok ve bu modern dediğimiz toplumun da aslında ne denli hayvansı ve doğaya yakın olduğunu gösterir. En güçlü damızlık en güzel hatunu döller ve akabinde güçlü sağlıklı bireyler ürer. Ya insanlık???

İnsanlık ise bence masumiyette ve sanatta var. Yani insan olarak zaman içerisinde sahip olduğumuz tüm edinimler, genetik kodlarımızla gelen edinimlere baskın olmasını arzuladığım tüm edinimlerdir. Ve bunlardır bizi biraz daha insan yapacak olan...

Kültür mafyaları, lobileri, organizasyonları, dernekleri, vakıfları hepsi hepsi çok boş ve vahşice geliyor bana. Masumiyet olmadan (%1 oranında bile olsa yeterli, sadece %1 masumiyet, uzun bir şiirde sadece bir mısra bile olsa) hepsi boş ve cağdaş sanat dediğimiz sistem dışı görüntülü "emniyet sübabları". Sistemin kendisi ise son derece vahşi ve hayvansı.

Bence sadece küçük kentlerde, küçük kasabalarda yaşayan ve hatta gizli gizli, utanarak, sıkılarak kendisindeki insani yaratıcıyı arayan gerçek sanatçı -ve insani sanatçı-lar var. Bunlar bence sanatçı kişiliğine çok daha yakınlar ve yaşadıkları toplumla -mecburen- uzalaşmalarına rağmen (bir anlamda soylu hami yalakası mode'unda) içlerinde büyük bir coşku ile tutkun oldukları ve tüm masumiyetleri ile yaşadıkları bir sanat düşünces, ve duygusu taşıyan ikinci bir kimlik de geliştirmeye gayret eden insanlar.

Sanat ve zanaat birbirine karıştırılmasın. Muhteşem obua çalan herkes sanatçı değildir, hele hele gördüğüm, duydugum, izlediğim kadarıyla çoğu kadrolu zanaatkar şeklinde çalışmaktadır. Öte yandan detone de olsa sesleri kavalıyla aşk nameleri çalan bir çoban kesinlikle bir sanatçıdır, aşıktır, insancıldır.

Anadolu'nun bir yerinde hazırlanan, belki de tam olarak algılanmadan hazırlanan bir Brecht oyunu ile İstanbul'daki profesyonellerin hazırladıkları çok da muhteşem uyarlanmış bir Brecht oyunundan alınacak haz değişik boyutlarda olabilir. Yani birisinde sahnedeki hatalara hafifce gülümser geçersiniz ancak o insanların heyecanları, tutkuları, utangaçc masumiyetleri muhteşemdir. Diğerinde ise son derece başarılı bir sahne+kostum+ışık+oyun görürsünüz belki ama izlencenin keyfini bu kez sadece Brecht'in muhteşemligi oluşturur, sanatçı diye sahnede dolaşanlarla duygusal bir bağ kurmazsınız.

Aman kaptırdım yazıyorum, bu yazı bitmez. Send tusuna basmaya karar verdim, ister kızın, ister sövün, ister ne isterseniz söyleyin. Ben böyle hissediyor ve düşünüyorum.

Okuyucuya not: En kötüsünden de olsa (yani en alçakca dizayn edilmiş, kasıtlı, kötü niyetli bir iş de olsa) sanat çok gerekli birşeydir ve her sanatcı ve her sanat eseri önemlidir. Her sanat işi ve işçisi gereklidir. Ayrıca kültür birikimine sahip olmak icin tüm bunları elinden geldiğince izlemeye gayret etmek de nefes almak kadar gerekli birşeydir insanlık yolunda. Buna tüm kalbim ve aklımla inanıyorum. Ama bu, benim yukarıda yazdığım hisslerimi sizinle paylaşmama engel değil.


Geri Dön ----- Mesaj Gönder